Ana içeriğe atla

NEDEN FİZİĞİ ANLAYAMIYORUZ?

Fiziği neden anlayamıyoruz? Bu sorunun cevabını  ilk  kendi eğitim hayatımda merak etmeye başlamıştım. Sonraları  ise meslek hayatına atıldığım zaman pek çok öğrencide de olduğunu gözlemlediğim bir soru oldu bu. Peki neden fiziği sevemiyoruz ve en kötüsü neden ondan bu kadar korkuyoruz?  Fiziğe karşı olan bu olumsuz ön yargımızın başlangıcı nereye dayanıyor, sebebi ne? gibi sorulara kendi kendime cevap aramaya başladım. Çoğumuzun fizikle karşılaştığı ilk anlar ortaokul zamanlarımızdır. Fen eğitimi dersinin bir alt dalı olur kendisi. Soyut kavramların daha çok olduğu bir derstir. Uzun yıllar boyunca geleneksel eğitim sistemi gibi öğrencilerin pasif olduğu bir öğretim programıyla anlatılan fizik bir de içerisinde çok fazla soyut kavram yer alınca anlaşılamaz bir hal alıyor. Anlaşılmadan, öğrenmeden bir sonraki yıllara geçtikçe de üzerine eklenen yeni bilgiler durumu biraz daha karmaşık hale getiriyor. Fiziği anlamadan bir de sayısal hesaplamalar işin içine girince tamamen korkunç bir hale giriyor caanım fizik…
Ben fizik eğitiminin ülkemizde tam olarak anlaşılmadığını düşünüyorum. Son zamanlarda bu alanda iyileştirmeler var ama yeterli değil.
Şöyle bir etrafımıza bakarsak fizik hayatımızın her köşesinde bulunur  aslında . Onunla ortaokul çağlarımızda değil daha doğduğumuz anlarda karşılaşıyoruz. Aydınlanmak için kullanılan ampülü icat eden Thomas Edison ,evlerimizde ütümüzü, çamaşır makinemizi çalıştırabilmek için alternatif akımı bulan Tesla, dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyerek dünyanın düz olduğu gibi hurafe bilgilerden bizi kurtaran Galileo Galilei, hastanelerde kullandğımız X cihazlarını icat eden Wilhelm Röntgen, radyonun, televizyonun ve radarın keşfini bulan Maxwell, telefonu icat eden Alexander Graham Bell, dünyanın ve gezegenlerin dünyadan uzaklaştığını söyleyerek Big Bang teorisini ispatlayan Edwin Hubble ve şuan birçok keşfedilen icatlara zemin hazırlayan Kuantum Fiziği’nin buluşlarından olan Niels Bohr, Erwin Schrödinger, Max Planck ve fiziğin babası Albert Einstein… Ve daha sayabileceğimiz birçok fizikçi… Onların buluşlarını ve en önemlisi onları anlamaya çalıştığımızda göreceğimiz tek şey insanlık için, insan hayatını kolaylaştırmak ve daha kaliteli bir hayat standartı oluşturmak için yaptıkları çalışmaları. Aslında asıl fizik bunlardır. Okullarda öğretilen sayısal işlemler arasında kaybolan bir ders değil!                                                                     Fiziği anlatabilmek için de fizik eğitimi veren öğretmenlerin iyi eğitilmiş ve kendini geliştirmiş olması lazım ki öğrencilere de bu birikimini doğru bir şekilde aktarabilsinler. Fiziği öğrencilere iyi tanıtabilirsek bence bu sorunu aşabiliriz.                                             Dünyanın oluşumu Big Bang patlamasıyla başlamış ve evreler halinde oluşumuna devam etmiştir. Biz dünyanın meydana gelişini fizik sayesinde biliyoruz ve fizik sayesinde bu devinim halindeki kozmosu gözlemliyoruz.
İnsanoğlu varoluşundan bu yana evreni merak etmiş ve araştırmıştır. Araştırırken fizik kanunlarından faydalanmış ve bazen yeni fizik kanunları oluşturmuştur. İnsan yaşamı için bu kadar önemli bir bilim dalını anlayabilmek ve anlatabilmek için üzerimize düşen görevi hakkıyla yerine getirmeliyiz. Çünkü uluslarası platformlarda söz sahibi olabilmek, dünyanın güçlü devletleri arasında var olabilmek için bilimden faydalanmalıyız. Dünyada birçok vizyon sahibi insanın örnek aldığı ulu önder Mustafa Kemal’in de söylediği gibi “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.”. İleriye gidebilmek; daha güçlü ve donanımlı olabilmek için bilimi ve bilimin en önemli dalı olan fiziği iyi bilmek en azından anlayabilmek çok önemlidir. Sonuç olarak her birey kendini geliştirmelidir. İnsan ne bilip ne bilmediğini görebilmesi, anlayabilmesi için okumalı çok okumalıdır. Bilim Şenliği gibi siteler bize bu fırsatı tanıdığı için çok şanslıyız. Benim de bu sitede ilk yazım. Onun için çok mutluyum sizinle birlikte olmaktan.  Bilimi seven, araştıran, okuyan insanlara ulaşabilmek çok özel bir eylem. Çok okursak kendimizi keşfedebilir, vizyon sahibi olabiliriz. Ülkemizin okuyan, gelişen, bilim yapan, bilimi takip eden vizyon sahibi insanlara ihtiyacı var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİLİMSEL HIRSIZLIK

İntihal, başka bir kimseye olan fikir, bilgi ve görüşlerin, gerekli hiçbir atıf yapılmadan sanki kendisi tarafından ortaya çıkarıldığı ve yazıldığı intibaını vermek, fikir ve bilgi aşırılmasıdır. Türkiye’deki intihal , dünya ortalamasının epey üzerinde. Maalesef bilerek veya bilmeyerek intihal en çok da üniversitelerimizde ortaya çıkıyor. Son 15-20 yıldır da daha fazla artmış durumda. Peki bu nasıl oluyor. Üniversitelerimiz bilimin, ilerlemenin, araştırmaların merkezi konumundadırlar. Akademisyenlerimiz üniversitelerde ders veriyor olmasının dışında sürekli araştırmalar yapıp bu çalışmalarını yayınlamak için  gece gündüz uğraşıyorlar. Hem unvanlarının yükselmesi hem de ülkemizin uluslararası düzeyde ilerlemesi için sürekli çalışmaktadırlar. Bu yüzden onlara toplum olarak çok şey borçluyuz. Tabi ki onlar da bu sorumluluğun bilincinde olarak çalışmalarını gerekli etik kurallar çerçevesinde yürütmelidirler. Çoğu akademisyenimiz görevini hakkıyla yerine getirmektedir. Ama etik değerlerd

CERN’ DE NELER OLUYOR?

Avrupa Nükleer Araştırma Merkez veya Fransızca adı olan Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire ‘in kısaltmasıyla CERN, İsviçre ve Fransa sınırında yer alan dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarıdır. 1954 yılında 12 ülke tarafından kurulmuştur. Bu ülkeler; Belçika, Danimarka, Almanya, Fransa, Yunanistan, İtalya, Norveç, İsveç, İsviçre, Hollanda, Birleşik Krallık, Yugoslavya’dır. CERN’ de binlerce fizikçi ve mühendis çalışmaktadır. Dünyadaki yüzden fazla ülkenin fizikçilerinin çalıştığı devasa bir bilim laboratuvarıdır. Peki, CERN’ de neler oluyor, neden tüm dünyanın gözü kulağı orada? Türkiye’nin de ortak üyeleri arasında bulunduğu CERN’ de evreni anlamak için çalışmalar yapılmaktadır. Evreni anlamak için, madde ve maddenin en küçük yapıtaşını bilmemiz gerekmektedir. Maddenin en küçük yapıtaşına atom denilmektedir. Günümüzde atomların da ötesinde atomaltı parçacıklar üzerinde çalışılmaktadır. Bilim adamları, bu atomaltı parçacıkları yani mikro sistemlerin dünyasını